6 Haziran 2010 Pazar

Sosyoloji Gücü Adına!

Sosyoloji güzeldir, candır. Etrafımdaki sayısalcıları görüp, onların fiziktir, kimyadır, calculus'tur vs. gibi finaller çalıştıklarını gördükçe, doğru bölümde olduğumu bir kez daha hissedip, mutlu oluyorum. Gerçekten de böyle.

20 Nisan 2010 Salı

bahar geliyor mu ne?

sessizliklerden sonra gelen bir yazı daha!

ölüm haftalarını atlattık, sağ kaldık çok şükür. muhteşem showband gösterileri, ardından gelen efsane bir korofest'ten sonra, yarın bir adet son gösterisi kaldı showband'in, o da muhteşem geçecek, biliyorum!
öncesinde mi? tabi ki yarınki sosyoloji sınavı.
sonrasında mı? tabi ki perşembe günü ekonomi sınavı.
peki ya daha sonrasında?
spring break'e giriş! ve ardından gelen, bir aksilik çıkmazsa, turne! muğla ve izmir'e toplamda 3 günlük bir yolculuk falan.
ama şimdi önümdeki bu zorlu 2 sınavı atlatmaktan başka hiç bir şey yok aklımda.

ha bir de,
keane - hamburg song
yardırır. son zamanlarda feci taktım bu şarkıya. sonum hayrola.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Bahar

Gel artık, özlettin kendini.. Bi geldin gittin 2 günlüğüne, sonra ver elini, tekrar, soğuk ve yağmur. İstemiyoruz olm sizleri. Arap Yarımadası'ndan bi tutam sıcak hava getirin bana.

14 Ocak 2010 Perşembe

Bu da böyle olsun

her gencin derdi olan "final dönemi", geldi çattı, hatta geçmek üzere. tabi ki tüm bu geride kalan sonbahar ve kışı sağlam geride bırakan bünyelerde ne görülür final zamanı? evet, cevap çok belli, hastalık! 2 gün önce "boğaz gıcıklanması" olarak baş gösteren ufak öksürükler, kuzeyden gelen soğuk hava dalgalarıyla birlikte, "kuru ve bitmeyecekmişcesine uzun süren" öksürüklere bıraktı yerini. meteorolojiden gelen tahminlere göre, yer yer halsizlik de hissedilecekmiş. aman diyim, sıkı giyinmek lazım bu dönemlerde. hatta sıkı giyindiğini düşünüyorsan bile yeterli olmuyor, en temizi "sıkı giyindim lan" dedikten sonra bi kat daha giymek, "katmerli sıkı" giyinmiş olmak. en azından bundan sonraki ömrümün sonuna kadar olan süreçte izleyeceğim yol haritası bu olacak benim. "enough is never enough" hesabı yani.

peki ne türlü badireler atlatıldı bu süreçte? galiba her şey atlatıldı ya. ne uykusuz geceler kaldı, ne kapanan gözler, ne de sinir bozan ve gelecekte de bozması muhtemel olan ekşınlar. tabi şimdilik tüm bunlar, yine de geleceğin ne getireceğini bilmiyoruz. "umutla bakmak" gibi bi kavram da literatürümüzde olmadığı için, "bakalım" diyoruz sadece.

ha tabi bir de, çok kişilikliymişim gibi "sürekli çoğul eki kullanma" durumum var. bu nereye kadar sürecek böyle, gerçekten bilmiyorum ama sanki çoğul eki kullanınca daha etkili oluyormuş gibi geliyor bana, yoksa şüphen mi var?

1 Ocak 2010 Cuma

2012'ye 2 Kala, Niye Kutluyoruz ki Yeni Yılı?

evvet efendim. günlerimizden 1 ocak 2010. yeni bi yıl artık. klasikleşen "2010 çok güzel olacak, 2009 geride kaldı, hiper mutluyum, şöyle heyecanlıyım, böyle sevinçliyim" tadında bir şey yazmayacağım kendimce aşikar. neyse tabi. hatta gece hakkında pek bir şey de yazmayacağım. alelade bi gece diyelim, bu konuya noktamızı koyalım.
değinmek istediğim, gece eve gelince, normal şartlar altında pek sevmediğim, ve sevmediğim için çevremden pek çok tepkilerle karşılaştığım, the beatles ile ilgili. eve geldim, kafamdan bi ses "olm git the beatles dinle, dinle dinle, onların şarkılarının olduğu dvd'yi bul bul bul bul" falan diyordu. neden ben de anlamadım. 40 yılda bir açıp, 1 şarkı dinleyip kapattığım bi grup hakkında neden böyle istek oluştu içimde? cevaplandıramam bu soruyu kesinlikle. bulamadım dvd'yi, ama içimdeki ses hala aynı şeyleri diyordu. sabah oldu, kalktım, ve yaptığım ilk işlerden biri, o dvd'yi aramak oldu. tam aramaktan vazgeçecekken, buluverdim kendisini, içindeki the beatles şarkılarını kopyaladım bilgisayarıma, sonra başladım dinlemeye. bir sardı, bir sardı, anlatamam. 3 tur döndüm albümü -elimdeki 27 tane 1 numara olmuş şarkılarının olduğu toplama albümmüş-.
sıkılırdım normalde, sıkılmadım, dinledikçe dinleyesim geldi.
ben bile kendimi garipsiyorum hala. nasıl oldu da bir anda böyle bir şey oldu diye.
radikal bi karar/durum/şey idi benim için bu.
ve galiba anlam veremeyeceğim bir anda içimde coşan the beatles sevgisine. ne diyelim, hayırlısı olsun artık.

ve tabi ki, hakkaten, 2012'ye 2 kala, niye kutluyoruz ki yeni yılı?
cevap veren beri gelsin.

26 Aralık 2009 Cumartesi

İnsanlar Biziz

Evet, aynen böyle çeviriyorum "We are the people"ı, bir itirazınız mı vardı? Yok mu? Güzel o zaman.

Çok önce, temmuzda, bi mesaj gelmişti işte telefonuma. "empire of the sun - we are the people, dinlersin bi ara" diye. indirmemiştim uzun zaman. her ne ise.

Şimdi gönül rahatlığıyla söylüyorum ki, bu şarkı, 2009un en en en efsane şarkılarından biri. Gece gece esti aklıma, yazayım bari dedim.

Enteresan demek istiyorum ama enteresan değil doğru kelime. Etkileyici bi şarkı. Öyle bi şarkı ki, geri gelir ağlatır seni, yeri gelir loş ışıkların altında dans ettirir kendinden geçmişcesine. Ki bu yönüyle Joy Division etkisi gibi bi şey yarattı üstümde. Hem bazen üzebilen, hem de bazen dans ettiren. Ama tabi bu şarkıyla dediğim dans, karanlık ve katatoniklik hissi veren dans. "Katatonik dans nasıl olabilir ki?" demeyin işte. Demeyin. Görürsünüz bu şarkıyla dans etmek istediğinizde.

Bu da böyle geçsin tarihin sayfalarına.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Glass

Ciddi ciddi sardım bu şarkıya. O nasıl bir ses, o nasıl bir söz, o nasıl bir müzik? Allahım sana geliyorum. Zaten objektif bi yorum yapamam Natasha Khan hakkında. Müthiş. Modern çağın tanrıçası.

Şarkı hakkındaki yorumlarıma gelirsem. Belki de Natasha'ın klasik tarzı ama, o giriş, o davulun sesi, o vokal, "hey hoo"lamalar bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Sözler bambaşka güzellikte. Her şeyiyle harika bir şarkı. Boşuna takmadım şarkıya. Boşuna hayatımın fon müziklerinden biri olmayacak kendisi.

Şüphesiz ki, Natasha Khan bu müzikleri kendisine tapalım diye yarattı.

bu da şarkımız olsun :