Yine geldi, hiç gelmeyesice; Kış. Yine soğudu hava, bir anda hem de. Ne güzel t-shirt falan takılıyoduk biz, şimdi kim giyecek mont falan? Geldi ve en nefret ettiğim şeyleri de beraberinde getirdi; üşümek ve erken kararan hava. Bu iki şeye ayrı ayrı değinesim var.
Üşümek mesela, ne gerek var ki sana? Dün evden ilk çıktığımda bu kadar üşüyeceğimi bilsem, yemin billah olsun çıkmazdım evden. Ne kadar iğrenç bişey olduğunu hatırlatman gerekiyordu di mi? Bilsem bu kadar soğuk olduğunu, daha kalın giyinirdim. Ki zaten kendimce kalın giyindiğimi zannediyordum. Meğersem kalın giyinmemişim. 3 dk.lık yolu yürüyene kadar buz kestim. İsteyerek üşüsem, hani mesela ara sıra iyi gelir ya soğuk insana, üşümek ister, öyle bişey olsa, tamam diycem, "üşümek iyidir bazen". Ama yok arkadaş. İstemeden soğuğa maruz kalmak, tek kelimeyle "FACİA".
Erken kararan hava'ya gelirsek, senden en az üşümek kadar nefret ediyorum. Saat 4 dedin mi, kararmaya başlıyo iyice. Zaten hava kapalı, zaten onun karanlığı var, yetmiyo, tamamen kararıyosun. Lan biz yazın saat 4te evden çıkmıyoduk "çok sıcak olm güneş tepemizde" falan diye. Düştüğümüz hallere bak.
İkinizi de, hatta kış'ı da ekleyeyim, üçünüzü de yaşadığım İstanbul'un getirdiği şartlar altında sevmeme imkan yok.
Belki bi gün Londra'ya gidersem, ölümüne severim sizi. Ama şimdi değil, daha vakit var sizi sevmeme. Şımarmayın hemen.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder